Sayfalar

14 Eylül 2013 Cumartesi

TA-ŞIN-DIK!

Merhaba herkese,

Bildiğiniz gibi uzun zamandır buraya yazı yazmıyordum. Hem kendime motivasyon olması açısından hem de daha kaliteli bir görünüme sahip olması açısından blogu taşıdım. Artık yeni bir yazı yazsam bile buradan göremeyeceksiniz. Taşındığımız adrese aşağıdan gidebilirsiniz. Sevgilerle :)




6 Ocak 2012 Cuma

ikibinoniki

  • Mutlu yıllar.
  • Bu yılbaşı çok güzeldi bence. Her ne kadar denk getirip geri sayımı yapamasak da..
  • Fena olan yılbaşının ertesi günü değil, yılbaşının ertesi gününün ertesi günüydü. 13 saate yakın uyudum. Bir ara öldüm sandım hatta.
  • Buralarda hava çok soğuk. Dün sabah okula giderken yine uyumuşum serviste. Bir uyandım ki inanılmaz bir sis. Ama tam böyle Samanyolu Tv'deki gibi bir sis. Bu sefer gerçekten öldüm dedim. Ve üzüldüm "Aman Allah'ım ölüm Stv'deki gibi olmamalı!" dedim içimden. Sonra kimlik kontrolü falan ölmediğimi hatırladım.
  • Sis atma *.ç.
  • Yuh az önce bir küfürün kısaltılmış halini sansürledim.
  • Stv demişken adamlar habercilikte çığır açtılar. Artık olacakları 20 dakika öncesinden görebiliyorlar. Dava sonucunu ilgili avukatlar bile bilemezken Stv bildi. Trajikomik denen olay bu olmalı sanırım.
  • Eski Genelkurmay Başkanımız tutuklandı. En çok sinirime dokunan konu ise, her ne kadar hapisteki birini milletvekili seçebiliyor olsak da, bir milletvekilini hapise gönderemeyecek olmamızdır. Belki de şu dünyada en çok içimin gittiği şeydir bir milletvekilinin içeri girmemesi.
  • Farkettim de çok uzun zaman olmuş buraya bir şeyler karalamayalı. Okul yakamı bırakmıyor ki. Tamam belki eğitim açısından böyle zorlamak doğru bir yerde ancak biz de insanız be birader.
  • Hep hayal kuruyorum. Milli Piyangodan büyük ikramiye çıksa, ya da bir projeyle Mark Zuckerberg gibi köşeyi hızla dönsem; o okula gider, tüm sevmediğim hocaların yüzüne yüklü bir deste para atarım. Ama sonra ne diyeceğimi düşünemiyorum. Hani artistçe bir şey olmalı. Mesela "İşte senin aşkının değeri bu!" gibi. Orada ne diyeceğim bir türlü aklıma gelmiyor. Kıroyum ve param yok. Forever alone.
  • Victoria's Secret'in yaklaşık 40 küsür dakika süren yeni yıl defilesini izledim. Ve inanır mısınız bilmem ama tüm defile boyunca sadece bir şey düşündüm. Nasıl olur da öyle bir defileye Nicki Minaj gibi bir şeyi çıkartırlar. Hayır bir moda defilesi sonuçta yani. 
  • Şu anda biri büyük, biri küçük olmak üzere iki tane çok güzel proje var, çalışmalarına başladığımız. Etkin çalışabileceğimiz süre aralığı: Sömestr tatili - ikinci dönemin ilk vizeleri. Hayınsın dünya düzeni.
  • Trabzon'u özlediğimi hissetmeye başladım yine. Sanırım özlediğim şey tam olarak Trabzon değil de, rahat yaşamak. Yılbaşından önce annem geldi bir haftalığına. Aman tanrım ne büyük rahatlık. Gerçi kadın baya yoruldu bizi toplamaktan. O bile anladı bizim evde değişik bir büyünün olduğunu: "Oğlum az önce süpürdüm tüm evi, yine her yer toz oldu !?" Öyle anne öyle o yüzden biz de olacağına bıraktık durumu. 
  • http://yazardarthvenom.blogspot.com/ Bu blogta bir aşk hikayesi anlatılıyor. Gerçek deniyor ama açıkçası gerçek olup olmaması çok enterese etmiyor beni. İnanılmaz sürükleyici bir hikaye. Bu akşam son partı da yazacak yazar arkadaşımız. Heyecanla bekliyorum. Bence siz de part 1 den başlayarak okumalısınız. Bir yerden sonra okumayı bırakamadığınızın farkına varacaksınız. "Anam babam diyom okuyun bak anam babam diyom". Hikayeyi okuyun anlarsınız.
  • Liseli olmayanlar bu şarkıyı dinlesinler şimdi. Ne şarkı ve klipti be. Hoşçakalın kısa bir süre sonra görüşmek üzere sizi çılgınlar.


21 Temmuz 2011 Perşembe

Yanıyorum yanıyorum yanıyorum hele!

  • Nail oldum goncagüle!
  • Bu sene ne sıcak yaptı ya bildiğin yürürken bronzlaşıyorum. Çırılçıplak soyunduğumda (ki çok çekici olurum bilmek istemezsiniz) adeta forma giymiş gibiyim. Beyaz bir forma düşünün. Üstte yarım kollu tişört, altta da diz hizası bir şort. Aynen o şekil yanmışım.
  • Annemin çok sevdiğim bir lafı vardır. Nedense(!) bu yaz başında da söylemişti onu bana. "Akılsız başın cezasını ayaklar çekermiş." Güzel bir söz.Ve bu söz şu sıralar gerçeğe dönüşmekte. Adeta bir hobi haline gelen Calculus'la tekrar yüzleşiyorum. Artık o kadar deneyim sahibiyim ki hocanın soracağı soruları 3 aydır biliyordum. Tam olarak şıklarıyla birlikte. Anca sanırım - ve umarım ki - bu dönem sonunda calculus-1 ile yollarımızı ayırmak zorunda kalacağız. Bugün ilk vize vardı ve tahmin ettiğimden iyi geçti. Nasıl alışacağım bilmiyorum. Ben bölüme geldiğimden beri o dersi alıyorum. En zor anlarımda hep o bana destek oldu. Düştüğümde elimden o tuttu. Şimdi ben mezun olmak uğruna nasıl olur da onu bırakırım. Çok hayınım...
  • Hayır olan anneme oldu. Ben yine bir şekilde sıcak da olsa günü geceye bağlıyorum. Ancak anladığım kadarıyla o sıkıntıdan patlıyor. Ne yapalım anne Eylül'ü beklemelisin.
  • O değil de bu sene iyi şike yaptı ha. Önce sınavlarda, sonra da futbolda. Şikeye doyduk bu sene yani Allah'a şükür. Seneye şikesiz bırakmasın bizi inşallah. Amin.
  • Aklımda çok ilginç soru işaretleri var. Biliyorsunuz önümüz Ağustos ayı. Ve müslümanlar için oruç ayı. Tutan olur tutmayan olur, "herkesin tuttuğu kendine!" diyen olur, ben karışmam. Ama ey yumurtaya can veren Rabb'im, bu sıcakta nasıl oruç tutacağız? Bunu eski değil de şu yeni takvime göre ayarlasak. Kasım ayını Ramazan ayı ilan etsek. Allah verir bir kolaylığını diyerek yoluma devam ediyorum. 
  • Bugün üniversiteler için olan sınavın (bir sürü ismi var hangisini kullanmam gerek bilemedim) açıklanma tarihi. Şikeciler umarım ODTÜ, Boğaziçi, Hacettepe gibi seçkin üniversitelere gelirler de, ebelerinin nikahlarına canlı şahit olurlar. Ha kendi üniversitelerine gidecekler o ayrı. Bir umut yine de. Bileğinin hakkıyla başarıya ulaşan arkadaşlarımın da bileklerinden öpüyorum.
  • Eğer kalmışsa izlemeyen, Forrest Gump'ı 1sn bile bekletmeden hemen izlesin. Hatta şu anda bu yazıyı okumayı bırakıp izlesin. İnanılmaz bir senaryo, akılalmaz müzikler, müthiş oyunculuk. Tarihe damgasını vurmuş bir film. Şu yaşıma kadar beni ağlatmayı başaran iki film, ağlatmaya yaklaştıran sayılı film vardır. Evet bu film beni ağlamaya yaklaştıran filmler arasında. Ağlatmayı başaramamasının sebebi kesinlikle film değil benimdir. Tom Hanks inanılmaz bir oyuncu olduğunu işte bu filmde gösterdi. Ha bir Alex değil tabii ki ama olsun.
  • Ağlatan iki filmi merak ediyorsunuz değil mi? Hahaha merak edin de durun söylemeyeceğim. :)
  • incisözlük'te bir arkadaşımız vefat etti. Ne ismini bilirim ne cismini. Sanal da olsa bir tanışmışlığımız yok. Ama yaşadıklarını ve ölüme gidişini okuduğumda boğazımda bir şey düğümlendi. İlk defa hiç tanımadığım birinin ölümüne, ailemden biri ölmüş kadar üzüldüm. Huzurlu uyu upskirten.
  • Tamam tamam söylüyorum. Biri "Beyaz Melek" , diğeri de "P.S. I Love You"(Not: Seni Seviyorum) idi.
  • Bir yazının da sonuna geldik. Okuyacağınızı pek sanmıyorum buraya kadar ama okuduysanız okumuşsunuzdur yapacak bir şey yok. Mutlu, huzurlu, sağlıklı ve şu yaz günlerinde aşk dolu kalın efendim. 
  • Bir an kendimi feminist kadın programları yapan kadın gibi hissettim. Ehöm. Tamam hadi hoşçakalın arkadaşlar.(Kalın bir sesle)

15 Mayıs 2011 Pazar

Annemin isteği üzerine

Annemin isteği üzerine daha önceden paylaştığım yazıyı buraya koyuyorum. :)





"Doğrudur. Erkek her şey olabilir. Fakat onun olmadığı, olamadığı bir şey vardır ki; dünyada erişilebilecek en büyük güç ve şeref onda vardır. Efendiler, erkek her şey olabilir, yalnız ana olamaz. Onun için kadın erkekten önce gelir. Bu nedenledir ki, uygar topluluklarda erkek daima kadına saygı durumunda kalmıştır." M. Kemal ATATÜRK

Başta canım annem ve teyzem olmak üzere, yer yüzündeki tüm annelerin, anne adaylarının ve kadınların anneler gününü kutluyorum, ve önlerinde saygıyla eğiliyorum.

26 Nisan 2011 Salı

Çok Mutluyum Çünkü..

Evet şu sıralar çok mutluyum. Neden mi?

  • Mutluyum çünkü, YGS'de şifreleme olayı yüzünden öğrenciler mağdur oldu, bir tanesi intihar etti.
  • Mutluyum çünkü, YGS'de skandala imza atan ÖSYM ve MEB ikilisi bu sefer de ALESde fiyasko yaşadı, ama hala koltuklarında oturuyorlar.
  • Mutluyum çünkü, tüm bu olanlara rağmen, başbakan , milli eğitim bakanı , cumhurbaşkanı ve daha nicesi "Ben tatmin oldum şifreleme falan yok" diyebiliyor.
  • Mutluyum çünkü, üsttekiler tatmin oldum dedikten sonra ÖSYM öğrencilere sehven hata yapıldığını kabul eden e-mail atıyor.
  • Mutluyum çünkü, başbakanımız, hakkını arayan YGSmağduru arkadaşlarım için "İstesek karşılarına biz de 10 bin genç çıkarırız, ama biz gerginlikten yana değiliz"
  • Mutluyum çünkü, tüm bunlar olurken milletimin fikri hiç değişmiyor. Sanki artık algıları kabuk bağlamış taşlaşmış, olan her bir şeye duyarsızlar.
  • Mutluyum çünkü, bu yazım yayınlandıktan sonra kafamda hep "acaba hakkımda suç duyurusunda bulunulur mu?" sorusu dolaşacak.
Böyle işte... Çok üzülüyorum ülkemin haline. İnsanları böyle duyarsız, böyle yoz gördükçe üzüntüden kahroluyorum. "Atatürk benim babam, dolayısıyla onun tarlasını ben de sürebilirim" diyen köylüden , "Atatürk bize para mı veriyor? Hem dinsiz alkoliğin tekiydi!" diyen köylüye doğru olan geri evrimimiz beni çok üzüyor. Ata'mın kemiklerinin sızladığını düşündükçe üzülüyorum. Tahmin edebiliyorum. Tabutunu kırmak, üzerindeki toprağı savurmak ve çıkıp yine eskisi gibi memleketi kurtarmak için çırpınıyor. Ne yazık ki bu milletin analarının artık Mustafa Kemal'ler doğurmaya istekli olmadıklarını bilmek beni çok üzüyor. Kendi ülkemde yabancı, azınlık olmak beni üzüyor. Karanlık çağın bitmesi dileklerimle...

28 Mart 2011 Pazartesi

Yeniden Hapşu!

  • Yine nezleyim. Farkındayım çok net girdim yazıya ama öyle. Burnum dur durak demeden akıyor. Kontrol edemiyorum baya. Neyse daha fazla detayına girip midenizi kaldırmayayım durduk yere. Hemen içtim çılgın tarifimi. Zencefil, tarçın, kekik, biberiye ve daha adını sayamadığım nicesini karıştırıp çay yapıp içtim. çok da iyi oldu çok da güzel oldu. Bir işe yaramadı gerçi ama olsun...
  • Nihayet bloglarımız açılmış. O da kısmen. Bu yazıyı yazdıktan sonra tekrar açıp sayfayı görebilecek miyim Allah bilir.
  • Ne mutlu Digiturk sana. Hayat sana güzel. Türkiye'deki futbol yayını tekelini elinde tut, tek kanal için onlarca lira para al üyelerinden, maç yayını esnasında 15 saniyede bir reklam geç alttan, bir de tribünlere sanal reklam koy oradan da para topla; sonra da git iki üç tane suç işleyen kişi yüzünden tüm blogları kapat. Kapatma sebebi apayrı: Google bize yetki vermedi. Google babasının oğluna vermez bu yetkiyi sen kimsin ki sana versin. Adam gibi şikayet et sayfayı, onlar zaten icabına bakıyor. Ama olur mu tam Türk kafası. Her şeyi kendinin bildiğini sanıyor, her şey benim kontrolümde olsun istiyor.
  • Haberlerde YGS ile ilgili haberlere baktım da hayretler içerisinde kaldım. Öğrenciler kendi kalemleriyle silgileriyle giremiyorlar, ÖSYM'nin verdiği envanterlerle sınava giriyorlar. Akılları sıra kopyayı önlemeye çalışıyorlar. Sanki çekilen kopyaların sorumluları sınava giren öğrenciler. KPSS'de soruları çalıp binlerce hak yiyenler sınav adayları mıydı? Belki ben senin vereceğin yarım kuruşluk dandik kalemle rahat yazamayacağım. 
  • Hele bir de bir fotoğraf gördüm ki gül ağlanacak halimize! Bir kızın saçlarını yukarı dikmişler arasını arıyorlar. Arayın arayın bok var. Bak boş yere ağzımı bozdular hiç bozmayan biri olarak(!) Neymiş oraya saçların diplerine kopya saklamış olabilirler... Açın milletin donuna bakın bir de belki kopya vardır. Bu nasıl bir mantıktır, zihniyettir. 
  • Aynı zihniyet türbanlı kızları öylece içeri almayı bildi ama. Daha da bir şey demiyorum.
  • İmparatordan güzel haberler var:
Maslak Acıbadem Hastanesi'nin yoğun bakım servisinde yatan Türkücü İbrahim Tatlıses'in doktorları şu açıklamayı yaptı. 

Doktorlar: "Hayati riski kalmadığı için yoğun bakımdan çıkarıldı. Henüz ayağa kalkabilecek durumda değil. Sol tarafındaki 'tam kuvvet kaybı' düzelme eğiliminde" (TelevizyonGazetesi.com)

17 Şubat 2011 Perşembe

Mezarlarınıza Tüküreceğim!

  • Bir kaç gün öncesine kadar ekmek elden su gölden yaşam, şimdi ise tekrar ev sahibi olmanın verdiği ilginç duygu. Rahatlık ayrı iyi, kendi işini görebilmek ise apayrı keyifli be! 
  • Tabi şu an biri çıkıp gelse evinizi süpürüp toparlayacağım diye, hayır da demem yani. Ama gelmez mezarına tükürdüğüm.
  • Mezarına tükürdüğüm dedim de aklıma geldi "I spit on your grave" güzel bir film. Eski yapımını değil de 2010 yeniden yapımını izledim. Belki basit bir senaryo ama etkileyici buldum. Özellikle Sarah Butler'ın inanılmaz oyunculuğu beni çok etkilediği. Akıl almaz vahşet ve tecavüz dolu sahneleri sanki gerçekten yaşıyormuş gibi ustaca oynadı.(Gerçekten tecavüz ettiklerinden şüphelenmeye başladım bir ara!) Zaten bir röportajında da tecavüz sahnelerinde yönetmen "Kes!" dediğinde bile ağlamaya devam ettiğini, ancak set ekibi onu sakinleştirebildiğinde filmi çekmeye devam edebildiklerini söylemiş. Gerçekten bir kadının başına gelebilecek en kötü şey. IMDb linki burada!
  • Filmi izlerken siz de diyeceksiniz eminim. İlk 20 dakika boyunca bu kız angut mu manyak mı da böyle saçma sapan bir yere konaklamaya geliyor diye soracaksınız kendinize. Hala cevabını arıyorum.
  • Toplu taşıma aracına bindiğimde yanıma oturan annesinin kucağındaki küçük çocuklara çok gülüyorum. İstisnasız hepsi onları görmüyormuşum gibi suratıma bakıyorlar. Ama öyle böyle değil baya inceliyorlar beni. Direk onlara bakmıyorum ama göz ucundan görebiliyorum onları. Acaba ben de küçükken böyle miydim?
  • İnsanımız çok garip. Ankara'dan Trabzon'a Y sınıfı biletimle uçak seyahati yapıyordum. Evet Y sınıfı. Mesela A sınıfı diye bir şey yoktur. A Class vardır. Ama harf Y olunca sınıf oluyor tabi. Neyse konuya döneyim. Pilot ve kabin amiri inişe geçtiğimize dair uyarı yaptılar. Hiçbir elektronik alet açık olmamalı, kemeriniz kesinlikle takılı olmalı, ve asla yerinizden kalkmamalısınız gibisinden uyarılar. Sonuçta uçağın olayı kalkış ve iniş. Geri kalanı havada süzülme.(Sanki bisiklettir öyle de bir dedim ki!) Tam inişe geçtik, lambaları kapattılar etraf karanlık. Anam bir de ne göreyim! Yok o düşündüğünüz şey değil sizi içi fesat arkadaşlarım. Tam önümdeki kız! Yok valla o düşündüğünüz değil.Konuya döneyim, ha evet o kız. Birden telefonunu açtı. Işık huzmesi yayıldı bana doğru. İzliyorum dikkatle kızı ne yapacak acaba diye. Sonuçta iniş esnasında telefonunu açtığına göre çok önemli bir şahsiyetti. El sıkışan Nokia ellerini gördüm telefonunun ekranında. Bu kadar. Elinde tuttu telefonunu uçak durana kadar. Açtı ve sadece elinde tuttu. Sonra da hiç bir şey olmamış gibi indi uçaktan. Çok düşündüm kendisine " Hanımefendi mal mısınız?" diye sormayı. Ama içimde bir şey engel oldu bunu sormama. Çok ilginç insanlarımız yahu.
  • Ağzımın öyle bir yerinde yara çıktı ki... Ağzımı kapattığımda, yara tam olarak iki yirmilik dişin arasında kalıyor. Her ağzımı kapattığımda yaramı ısırıyorum. Nasıl geçeceği konusunda da en ufak bir fikrim yok. Canım yanıyor ve yediğimden zevk almıyorum.
  • Canımı sıkıyorlar ya!
          -Kimler?
            Yaralar.
  • Ankara'da güneşli bir gün. Açtım camları eve mutluluk dolsun istedim. Sonuçta mutluluğun asıl kaynağı güneştir. Dikkat edin bakın mutlu günlerinizin %90 ı güneşli günlerde yaşanmıştır. Aynı şekilde mutsuz olanlar da bulutlu, yağmurlu günlerde yaşanmıştır. Karlı günler ise her iki durum için de uygundur. Böyle düşünüyorum.
  • Size bir kitap tavsiyesi: Oh Yes! - Kaan Sezyum. Belki bilmeyenleriniz vardır Kaan Sezyum Penguen dergisinde bir yazardır. 2007 ve 2008 yıllarında Penguen'de yazığı yazıları ve bir kaç montajını bir kitapta toplamış kendisi. Güzel de olmuş bir solukta okudum. Kitabın başlarındaki yazı tarzına şaşıracaksınız Kaan Sezyum'un. Şimdikiyle o kadar farklı ki.
  • Güneşli günler devam etsin içiniz mutlulukla ısınsın. Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.