Sayfalar

17 Şubat 2011 Perşembe

Mezarlarınıza Tüküreceğim!

  • Bir kaç gün öncesine kadar ekmek elden su gölden yaşam, şimdi ise tekrar ev sahibi olmanın verdiği ilginç duygu. Rahatlık ayrı iyi, kendi işini görebilmek ise apayrı keyifli be! 
  • Tabi şu an biri çıkıp gelse evinizi süpürüp toparlayacağım diye, hayır da demem yani. Ama gelmez mezarına tükürdüğüm.
  • Mezarına tükürdüğüm dedim de aklıma geldi "I spit on your grave" güzel bir film. Eski yapımını değil de 2010 yeniden yapımını izledim. Belki basit bir senaryo ama etkileyici buldum. Özellikle Sarah Butler'ın inanılmaz oyunculuğu beni çok etkilediği. Akıl almaz vahşet ve tecavüz dolu sahneleri sanki gerçekten yaşıyormuş gibi ustaca oynadı.(Gerçekten tecavüz ettiklerinden şüphelenmeye başladım bir ara!) Zaten bir röportajında da tecavüz sahnelerinde yönetmen "Kes!" dediğinde bile ağlamaya devam ettiğini, ancak set ekibi onu sakinleştirebildiğinde filmi çekmeye devam edebildiklerini söylemiş. Gerçekten bir kadının başına gelebilecek en kötü şey. IMDb linki burada!
  • Filmi izlerken siz de diyeceksiniz eminim. İlk 20 dakika boyunca bu kız angut mu manyak mı da böyle saçma sapan bir yere konaklamaya geliyor diye soracaksınız kendinize. Hala cevabını arıyorum.
  • Toplu taşıma aracına bindiğimde yanıma oturan annesinin kucağındaki küçük çocuklara çok gülüyorum. İstisnasız hepsi onları görmüyormuşum gibi suratıma bakıyorlar. Ama öyle böyle değil baya inceliyorlar beni. Direk onlara bakmıyorum ama göz ucundan görebiliyorum onları. Acaba ben de küçükken böyle miydim?
  • İnsanımız çok garip. Ankara'dan Trabzon'a Y sınıfı biletimle uçak seyahati yapıyordum. Evet Y sınıfı. Mesela A sınıfı diye bir şey yoktur. A Class vardır. Ama harf Y olunca sınıf oluyor tabi. Neyse konuya döneyim. Pilot ve kabin amiri inişe geçtiğimize dair uyarı yaptılar. Hiçbir elektronik alet açık olmamalı, kemeriniz kesinlikle takılı olmalı, ve asla yerinizden kalkmamalısınız gibisinden uyarılar. Sonuçta uçağın olayı kalkış ve iniş. Geri kalanı havada süzülme.(Sanki bisiklettir öyle de bir dedim ki!) Tam inişe geçtik, lambaları kapattılar etraf karanlık. Anam bir de ne göreyim! Yok o düşündüğünüz şey değil sizi içi fesat arkadaşlarım. Tam önümdeki kız! Yok valla o düşündüğünüz değil.Konuya döneyim, ha evet o kız. Birden telefonunu açtı. Işık huzmesi yayıldı bana doğru. İzliyorum dikkatle kızı ne yapacak acaba diye. Sonuçta iniş esnasında telefonunu açtığına göre çok önemli bir şahsiyetti. El sıkışan Nokia ellerini gördüm telefonunun ekranında. Bu kadar. Elinde tuttu telefonunu uçak durana kadar. Açtı ve sadece elinde tuttu. Sonra da hiç bir şey olmamış gibi indi uçaktan. Çok düşündüm kendisine " Hanımefendi mal mısınız?" diye sormayı. Ama içimde bir şey engel oldu bunu sormama. Çok ilginç insanlarımız yahu.
  • Ağzımın öyle bir yerinde yara çıktı ki... Ağzımı kapattığımda, yara tam olarak iki yirmilik dişin arasında kalıyor. Her ağzımı kapattığımda yaramı ısırıyorum. Nasıl geçeceği konusunda da en ufak bir fikrim yok. Canım yanıyor ve yediğimden zevk almıyorum.
  • Canımı sıkıyorlar ya!
          -Kimler?
            Yaralar.
  • Ankara'da güneşli bir gün. Açtım camları eve mutluluk dolsun istedim. Sonuçta mutluluğun asıl kaynağı güneştir. Dikkat edin bakın mutlu günlerinizin %90 ı güneşli günlerde yaşanmıştır. Aynı şekilde mutsuz olanlar da bulutlu, yağmurlu günlerde yaşanmıştır. Karlı günler ise her iki durum için de uygundur. Böyle düşünüyorum.
  • Size bir kitap tavsiyesi: Oh Yes! - Kaan Sezyum. Belki bilmeyenleriniz vardır Kaan Sezyum Penguen dergisinde bir yazardır. 2007 ve 2008 yıllarında Penguen'de yazığı yazıları ve bir kaç montajını bir kitapta toplamış kendisi. Güzel de olmuş bir solukta okudum. Kitabın başlarındaki yazı tarzına şaşıracaksınız Kaan Sezyum'un. Şimdikiyle o kadar farklı ki.
  • Güneşli günler devam etsin içiniz mutlulukla ısınsın. Sevgiyle ve sağlıcakla kalın.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum giriniz